Kuru incir sevmek de varmış hayatta; hem de incir sevmezken… Daha önce tatma zahmetine bile katlanmayarak her türlü şansı esirgemiştim kendisinden. Geçenlerde yardım edeceğim eğlenceli bir projede görsel amaçlı kullanılmak üzere dört adet kuru incir geçti elime. “Bu iş için üç tane de yeter ve ayağıma kadar gelmişken tatmak lazım, yıllarca süren önyargıyı kırmanın tam zamanı” diyerek en samimi ve nötr halimle küçük bir ısırık aldım. Fena değilmiş, devam ettim; güzel gibi… Tamamını bitirdikten sonra sonuç: Çoook güzelmiş. Yakınlaşmamızın yeri ve zamanı o gün ve orasıymış: Bir alışveriş merkezindeki bir cafe. Yanındaki şekersiz çayla da ayrıca güzel geldi bana. Uygun bir beyaz şarapla da denemeliyim. Alışveriş algıma dahil etmeyi atlamışım ama. Proje bitti ve kullanılan malzemeler sürpriz bir şekilde bana döndü. İncirler yine bana geldiler tüm güzellikleriyle. İki tanesini az önce şekersiz kahveyle birlikte tekrar değerlendirdim. Sonuç ilk denemedeki ile aynı. Olayın bilimsel bir yanı da var sanki. Bundan emin olmak için aynı koşullardaki denemelere devam etmeliyim; kahve yerine çay olmalıymış. Ya da paralel yürüyen fakat kendi içinde istikrarı olan farklı koşulları mı gözlemlesem? Sonlarda oluşturduğum gereksiz dağınıklığı da toparlayacak olursam kuru incir lezzetini çok sevdim. Taze incire de bir şans daha vermeliyim. İncir tatlısının hala bir şansı yok gibi… Bu arada incirin besin değerleri, kalorisi ve sağlığa yararlı etkileriyle ilgilenmiyorum. Kendisi benim için yalnızca keyif verici bir lezzettir.