Oksitosin nedir? Kendisi sevgi hormonu, aşk hormunu ve hatta sosyallik hormonu olarak da tanınıyor. Doğum esnasında rahmin kendiliğinden genişlemesini ve emzirme döneminde süt salgılanmasını ona borçluyuz. Aşkı başlatan kimyasal da salgıladığımız oksitosinmiş. Oksitosin aynı zamanda aile duygusunu ve evcimenlik hissini de artırıyormuş. National Geographic’e göre oksitosin, dokunma ve sarılma sırasında salgılanan bir hormon. Uyurken sevdiğiniz kişiye sarılmazsanız salgılanmazmış mesela, aynı yatakta uyumak yeterli değil yani.
Çocuklarını sevip okşayan anne babaların oksitosun hormonu da çocuklarıyla az ilgilenenlere oranla daha fazla. Konuyla ilgili deneyler yapılmış. Bazı fare ve koyunlara oksitosin hormonunun salgılanmasını engelleyen bir madde verilmiş. Oksitosin hormonu salgılamayan anneler, yavrularını reddetmişler. Öte yanda henüz çiftleşmemiş farelere de oksitosin vermişler ve onların diğer farelerin yavrularını kendi yavruları gibi benimsedikleri görülmüş.
Peki oksitosin hormonunun sosyal medyayla alakası nedir? Nöroekonomist Paul J. Zak’in araştırmasına göre sosyal medyadaki iletişim de oksitosin salgılanmasını sağlıyor. Twitter üzerinde 10 dakika boyunca hiç tanımadığı insanlarla mesajlaşan bir bireyin oksitosin seviyesi iletişimden önceki seviyeye göre %13.2 artış gösteriyormuş. Aynı deneyde stres hormonlarının yüzde 10, yüzde 15 civarında düştüğü gözlenmiş. Buradan yola çıkarak, beynimiz sosyal medyadaki iletişimle, gerçek hayattaki fiziksel iletişimi -eşit oranlarda olmasa da- eşliyor diyebilir miyiz? Sosyal medyanın hormonal boyutunun markalar için yarattığı ve yaratacağı avantaj ve dezavantajları sonraya bırakarak Paul J. Zak’in konuyla ilgili TED video’su…