Kurabiye kokan evleri severim; o evde sıcak bir yaşam olduğunu hissettirir bana, tam aksi de olsa. Yemek kokusundan kaçarım ama akşamları eve döndüğümde başka dairelerden sızan yemek kokuları içimi ısıtır. Yaşam ve zevk göstergesidir hepsi benim için. Patlamış mısır sevmem ama kokusunu hissetmeyi severim; eğlenceli bir kokudur çünkü. Her koku, kendi zihnimizde yarattığımız bir hikayenin fonunda yer alan, aromatik bir karışım gibi geliyor bana. Gerçekliğinden asla emin olamayacağım gerçekçi hikayeler…
Archive for the Category » Yaşam «
Kırılma noktası “Karmaşanın zirvesidir” desem olur sanırım. Hissedeceğin ne varsa hepsini aynı anda hisseder ve çok net şekilde ayrıştırırsın. Sonra dışarı çıkar bir bakarsın ortaya çıkan tabloya. Kendine de dışarıdan bakarsın bu sırada. Bütün hayatını kristal bir küreye sığdırmış ve o kürenin üzerindeki bir delikten içeri bakıyormuşsun gibi… Kürenin içinde birçok oda ve herbirinde şimdiki hayatının farklı bölümleri. Kendi duruşunu da görürsün, çevrene yaşattıklarını ve onlardan aldıklarını da; iyi veya kötü… Sonuçta da seni mutsuz edenleri, sana sıkıntı verenleri ayıklayıp atarsın. Hem çevrene dair, hem kendine dair… Her anlamda tam olarak reset noktası diyemesek de yeni bir başlangıçtır kendine ve dünyaya. Beynini yeniden programlarsın, kendini ve mutluluğunu daha ciddiye alırsın. Gün geçtikçe gençleşirsin, daha iyi bir anne olursun, daha güzel ve daha sağlıklı olursun,… gibi… Özetle yaşamının önceliklerini ve önemlilerini dank ettirirsin kafana çok sert bir şekilde ve adımlarını daha bir ona göre atarsın. Daha çok eğlenirsin, daha çok gülersin, düşüncelerin olgunlaşırken bakışların ve ruhun gençleşir.
Woody Allen’ın merakla beklenen son filmi Paris’te Gece Yarısı 30 Eylül’ de vizyonda… Kitabı üzerinde çalışan ve evlenmek üzere olan Amerikalı bir yazarın, nişanlısı ve nişanlısının ailesiyle birlikte çıktığı Paris tatilinde yaşadığı veya bir kısmını da yaşadığını sandığı olaylar anlatılıyor filmde. Film boyunca var olan nostalji tutkusu eşliğinde, evlenme kararı almış iki kişinin hayattan beklentilerinin ne kadar farklı olduğuna ve bunu keşfetme süreçlerine tanık oluyoruz aynı zamanda. Nostalji, film boyunca farklı şekillerde sorgulanıyor ve hatta acımasız tespitlerle etiketleniyor. Filme göre geçmişe özlem, şimdiki zamanda mutlu olmayı, anı yaşamayı beceremeyen insanın yaşadığı mutsuzluklardan kaynaklanan bir ruh hali. Basın gösterimini izlediğim filmin bana düşündürdüğü başka bir konu ise aşk ve yaşanılan yer arasındaki ilişki. Gil ve Inez, Amerika’da heyecanla düğün hazırlığı içindeyken nasıl oldu da Paris’te işler değişti? Filmi izlerken, “Vicky Cristina Barcelona(Barselona, Barselona)” da olduğu gibi yine bir kitabın içinde hissettim kendimi. “Barselona, Barselona” filmi ile ortak noktaları da olan Paris’te Gece Yarısı, geçmişe ait kurgusal görüntü ve diyaloglarıyla rahat izlenen, eğlenceli bir Woody Allen filmi… Ernest Hemingway, Scott Fitzgerald, Salvador Dali gibi isimlere rastlayacağınız filmde, zaman zaman Gil’ in yerinde olmak isterken bulabilirsiniz kendinizi. Hikâye içinde yazarlar aracılığıyla izleyiciye iletilen yaşama dair tespitler de filmin daha akılda kalıcı ve cazip olmasını sağladı benim için. Kesinlikle tavsiye ederim.
Gergin geçen bir akşamüstünü, gergin başlayan bir geceyi ve negatife dönen bir sabahı yılın ilk ay tutulmasına bağlasak olur mu? Evet evet akşamı buna bağlayabiliriz ama ertesi gün için olmaz. Ay’a haksızlık etmiş oluruz. Neredeyse an be an izledim ay tutulmasını. Hem de izlenebilecek en güzel yerden. Kaybolduktan sonra tekrar görünmesini bekledim ama olmadı. Havanın bulutlu olmasından olsa gerek… Kuruçeşme Arena’da Sertab Erener konserinde sahneyi ve gökyüzünü aynı kadraja almaya çalıştım gece boyu.
Çok anlamam ama astrologları biraz dinleyecek olursak tutulmanın bizler ve dünya üzerindeki etkisi büyükmüş. Yüksek gerilim taşırmış bugünler. Duygusal tepkilerden uzak durmalıymışız meselâ. Kendisine bu kadar konsantre olmuşken ve hazır karşımdayken bolca konuştum kendisiyle. Ay, gökyüzünde yavaş yavaş silikleşirken bir yandan da beni dinledi. Hayatımdaki gereksiz gerginlikleri istemiyorum, lütfen bunlara zemin hazırlamama ve hazırlanmasına izin verme; bak pozitif olan ne varsa açığım hepsi için diye açık açık söyledim. Normalden uzun bir ay tutulmasıydı bu seferki. Tam 1 saat 40 dakika sürmüş. Sahnede Sertab ve denizin üzerinde şovunu yapan Ay… Keyifli ve ilginç bir geceydi.
“İnsan anlamaya çalışacağına baskı kurar, ilişki kuracağına manipüle eder; çünkü birisiyle ilişki kurmak büyük bir anlayış gerektirir.” OSHO
Akşam beklemediğim bir anda kapı çalındı. Açtım, karşımda ilk kez gördüğüm genç bir adam ve bir kadın. Ellerinde şık bir çikolata kutusu ve üzerinde de yukarıda gördüğünüz kart. Kendilerini tanıttılar; yeni komşularımızmış.
“Tadilatımız süresince göstermiş olduğunuz anlayış ve fedakarlıklarınız için çok çok teşekkür ederiz. Rahatsızlıklar verdik, azıcık da ağız tadı verebilmiş olmayı diliyoruz.”
Nasıl şaşırdım ve böylesine bir incelik nasıl hoşuma gitti, anlatamam. Sanırım yaklaşık altmış daire var apartmanda ve herkes için bir kutu hazırlanmış. Çok büyük ve etkili bir sürprizdi.
Öğleden sonram bir alışveriş merkezinin yemek katındaki bir masada geçti. Sağımda, solumda restoranlar, arkamda uzun bir koridor, karşımda da büyük bir oyuncak mağazası. İçinde ışıklı, çok sesli muhtelif jetonlu oyuncaklar ve oyun makinelerinin de bulunduğu bir oyun merkezi aynı zamanda.
Buraya gidenler, yanımdan geçerek yaklaşık 25 metre sonra içeriye girip, çoğunlukla bir süre sonra yine aynı yolu kullanarak geri döndüler. more…
Kilo alır. Daha çabuk yorulur, kolay hasta olur. Depresyondan depresyona koşar. Kendi değerinden şüphe duyar. Muhakeme ve karar verme becerilerini yavaş yavaş kaybetmeye başlar.
Negatif yönde dönüşür. Önce yerinde sayar, sonra geriler. Başkalarının hayatları kulağına daha çok gelmeye başlar. Daha çok TV izler, daha çok haber dinler ama hepsini unutur.
Daha çok yemek yapar. Gereğinden fazla temizlik ve ev işi yapar veya hiçbirini umursamaz.
Kendi sağlığını, zindeliğini ve güzelliğini yavaş yavaş kaybetmeye başlar. Ruhen ve bedenen yaşlanma hızı artar. Çocuklarla eskisi kadar iyi anlaşamaz. Tahammül sınırları daralır. Arkadaşlarından uzaklaşmaya başlar; onları sevmeye devam etse de. Tolerans ve hoşgörü kavramları gün geçtikçe ondan uzaklaşmaya başlar.
Nasıl eğleneceğini, nasıl dinleneceğini bilmez, kimse onu eğlendiremez. Sıkıcı bir insan haline gelir. Hayallerinden vazgeçer ve bunun farkına dahi varmaz. more…
Yerimizde saymaya başladığımızı hissetiğimiz her an. Sadece kendimize dair kaygısal bir tespitle farkedilmiş bir duraklama noktası değil bahsettiğim. Hem kendimize hem yakın çevremize dair çoğu kez kendiliğinden yapılan küçük değerlendirmelerle varılan bir sonuç bu yerinde sayma durumu veya hissi. His diyorum çünkü bazen herşey içsel ve dışsal bakışlarla çok yolunda görünüyorken yine de yerinde sayıyormuş hissine kapılabiliyor insan. Bunu farkettiğimizde tek başımıza en objektif halimizle yeni bir durum değerlendirmesi yaptığımızda herşey yoluna girebilir; dönüşebiliriz, dönüştürebiliriz. Ancak aynı tek başınalıkla daha da içinden çıkılmaz, daha kaygısal, ümitsiz ve depresif bir ruha da dönüşebiliriz. Her durumda konuşmak, paylaşmak önemli; iletişimde olmak önemli. more…
“Pi Günü” Amerikan tarih formatında 3/14 olarak geçmesi dolayısıyla her yıl 14 Mart’ta kutlanıyor. Bu tarih aynı zamanda Einstein’ ın doğum günü. Dünyada ilk ‘Pi Günü’ etkinliği de ABD’nin San Francisco şehrindeki Exploratorium Müzesinde 1988 yılında kutlandı. Çemberin çevre uzunluğunun çapına bölümüyle elde edilen pi sayısının tarihi M.Ö. 2000 yılına dayanıyor. Bu tarihte Babilliler tüm çemberlerin çevresinin çapına bölümünün sabit bir sayıya eşit olduğunu fark ettiler. Mısırlılar M.Ö. 1650′ de Pi sayısını 3.165, Eski Yunanda 3,162, Archimedes 3 10/71 ile 3 1/7 arasında, Çin ve Greek matematikçiler de 3.162 olarak hesapladılar. 1436 yılında ünlü Semerkantlı Türk Matematikçi Giyasüddün Cemşid El Kaşi, ilk defa pi sayısının değerini 16 ondalığa kadar hesapladı. En yaygın yaklaşımı 3,14 olan Pi Sayısı 3,141592653589793238462643383… şeklinde devam eder.